Yazar: Ursula K. Le Guin
Alıntı:
...
Beren Thanern. Şansımız yok. Daha batıya gitmemiz gerekiyor. Gün boyu zifiri karanlıktı. Ciğerlerimiz de çok kötü ama soğuktan değil (batıdan esen bu rüzgar sayesinde gece bile sıcaklık sıfırın çok altına düşmüyor), yanardağın püskürttüğü kül ve dumanı solumaktan. Sıkışmış bloklar ve buz tepeleri ile boğuşup, tekrar tekrar deneyip bir adım bile gidemediğimiz, boşu boşuna çabalamakla geçen bu ikinci günün sonunda Ai bitkin ve öfkeliydi. Ağlayacak gibi duruyordu ama ağlamadı. Sanırım ağlamanın kötü ya da utanılacak bir şey olduğunu düşünüyor. Kaçışımızın ilk günlerinde, çok hasta ve zayıf olduğu zaman bile ağlarken yüznü saklıyordu. Kişisel nedenler ya da ırksal, toplumsal, cinsel, her neyse; Ai'nin neden ağlamaması gerekiyor, bunu nereden bilebilirim? Oysa adı da bir acı haykırışı. Bunun için hemen dikkatimi çekmişti Erhenrang'da, çok zaman önceymiş gibi geliyor şimdi; "bir Yabancı"dan bahsedildiğini duyunca adını sormuş ve gecenin ortasında bir insan gırtlağından çıkan acı haykırışı duymuştum cevap olarak. Şu anda uyuyor. Kolları titreyip çekiliyor, kas yorgunluğu. Bizi çevreleyen dünya, buz ve kaya, kül ve kar, ateş ve karanlık; titriyor, sarsılıyor ve çekiliyor. Biraz önce dışarı baktığımda yanardağın, karanlığın üzerine asılı bulutların göbeğinde kıpkırmızı parladığını gördüm...
Bilimkurgu türünde olan bu roman dünyamıza çok benzeyen Kış adlı bir gezegende geçer. Kış'ta, adından da anlaşılacağı üzere yılın en sıcak zamanlarında bile yarı-kutup iklimi yaşanır. Ama asıl farklılık iklim değil gezegen sakinlerinin çift cinsiyetli oluşudur. Herkes, yılın belirli dönemlerinde o anki hormonal durumlarına göre erkek ya da kadın olabilmektedirler. Yani o kadar ilginç ki, birkaç çocuk doğurmuş bir anne daha sonra başka çocukların babası olabilmektedir.
Bu düşünce ilk başta çok garip (bilimkurgu romanından beklenecek şekilde), itici ve belki de iğrenç görünse de bu tipteki varlıkların yaşadığı toplumsal hayatı göz önünde bulundurduğumuzda insanı düşünmeye yönlendiriyor. Belki de biz konuyu ilk olarak cinsellik açısından değerlendiriyoruz. Ama çift cinsiyetlilik yalnızca bu bakımdan farklılık yaratmıyor. Bizim yaşadığımız dünyanın aksine, burada insanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bölünmüyor. Burada insan düşünüşünü belirleyen düalizm eğilimi tümüyle azalmış ya da değişmiş durumda.
Konunun güzelliğinin yanında bu yaşayış farklılıklarını görebilmek, çıkarımlar yapabilmek yalnızca gezegendeki yaşamın anlatılması ile okura bırakılmamış. Zaten bu biraz sıkıcı da olurdu. Bunun yerine roman çoğunluka (alıntı yapılan bölüm çift cinsiyetli birinin günlüğünden), gezegene uzaydan gelen bir erkek elçi gözünden anlatılıyor. Böyle olunca, kişilerin davranışları yorumlanırken o cinsiyet ayrımının nasıl uygunsuz kaçtığını daha rahat fark edebiliyor okuyucu. Bizim toplumumuzda karşılığı olan ve yaşama ait birçok parça, şekil farklılığından ötürü uydurmaya çalıştığımız deliklere girememekte ve bu da bu tarz bir toplumun yaşayış şeklini kavramaya çalışırken belirli ön yargılardan uzaklaşmamış gerektiğine işaret etmektedir.
Kısacası, Bilimkurgu türünün en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula'yı da kazanarak türünün klasikleri arasına giren "Karanlığın Sol Eli" hem konu, hem anlatım ve hem de okuyucuya kattığı bu önyargısız, dualizm içermeyen düşünce tarzı açısında kesinlikle okunması gereken bir kitap.
Bu düşünce ilk başta çok garip (bilimkurgu romanından beklenecek şekilde), itici ve belki de iğrenç görünse de bu tipteki varlıkların yaşadığı toplumsal hayatı göz önünde bulundurduğumuzda insanı düşünmeye yönlendiriyor. Belki de biz konuyu ilk olarak cinsellik açısından değerlendiriyoruz. Ama çift cinsiyetlilik yalnızca bu bakımdan farklılık yaratmıyor. Bizim yaşadığımız dünyanın aksine, burada insanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bölünmüyor. Burada insan düşünüşünü belirleyen düalizm eğilimi tümüyle azalmış ya da değişmiş durumda.
Konunun güzelliğinin yanında bu yaşayış farklılıklarını görebilmek, çıkarımlar yapabilmek yalnızca gezegendeki yaşamın anlatılması ile okura bırakılmamış. Zaten bu biraz sıkıcı da olurdu. Bunun yerine roman çoğunluka (alıntı yapılan bölüm çift cinsiyetli birinin günlüğünden), gezegene uzaydan gelen bir erkek elçi gözünden anlatılıyor. Böyle olunca, kişilerin davranışları yorumlanırken o cinsiyet ayrımının nasıl uygunsuz kaçtığını daha rahat fark edebiliyor okuyucu. Bizim toplumumuzda karşılığı olan ve yaşama ait birçok parça, şekil farklılığından ötürü uydurmaya çalıştığımız deliklere girememekte ve bu da bu tarz bir toplumun yaşayış şeklini kavramaya çalışırken belirli ön yargılardan uzaklaşmamış gerektiğine işaret etmektedir.
Kısacası, Bilimkurgu türünün en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula'yı da kazanarak türünün klasikleri arasına giren "Karanlığın Sol Eli" hem konu, hem anlatım ve hem de okuyucuya kattığı bu önyargısız, dualizm içermeyen düşünce tarzı açısında kesinlikle okunması gereken bir kitap.